Biz Türklerin ata sporudur. Daha zor ve çetin karşılaşmalar izlemek adına, vücuda yağ sürülerek yapılan güreşin, temeli sırtı yere getirmeye dayanır.
Zekâ, güç ve ustalığın buluştuğu güreşte, yağlı bir vücudu yere devirmek, tutmak oldukça zor olduğu için zekâ unsuru çok önemlidir. Türlü oyunlar yapılarak rakibin şaşırtılması ya da direkt yere düşürülmesi için sivri ve kurnaz bir zekâya ihtiyaç duyulur. Güç ise, ayakların yere sağlam basması ve savunma adına daha sert bir savunma sağlanması demektir.
Ustalık, yağlı vücudun tutulup, yere serilmesi için gerekli unsurlardan en önemlisidir. Zira ustalık, uzun süreçler sonrasında kazanılan, tecrübelerin bileşkesidir. Selçuklu Hanı İkinci Gıyaseddin Keykavus döneminde Rumeli’ye geçiş sağlandığında, Rumeli’de dinlenen askerlerin birbirleri ile güreş tutuşması ve uzun süreler boyunca hala yenişememelerinden kaynaklı “er meydanı” olarak adlandırılan Kırkpınar’da tarihi olarak geleneksel turnuvalar düzenlenmektedir.
Güreş hususunda dünyaya adını duyurmuş bir milletiz. Ünlü güreşçilerimizden Cihan Şampiyonları, Kâinat Şampiyonları mevcuttur.
Her türlü spor bir yana dursun, biz Türklerin güreş (serbest, grekoromen, yağlı) alanında dünyaya üstünlük kuran bir başarısı vardır. Koca Yusufların, Kel Aliço’ların yetiştiği ülkemizde, nice yiğitler bunların unvanını kazanabilmek için her sene Kırkpınar Sarayiçi’ne gelmektedir.