Bu ve bunun gibi deneyler çocuklara henüz onların olgunluk seviyelerine göre çok güç olan konuları öğretmekle büyük zaman kaybetmekte olduğumuzu ortaya koymaktadır. Eğer normal ve normalin altındaki çocukların öğretiminde bugünkü konuların öğretimine başlamayı bir veya iki yıl geriye bıraksaydık belki okulu bitirenlerin sonunda daha çok şey öğrenmiş, daha iyi çalışma alışkanlıkları kazanmış olduklarını, daha iyi bir ruh sağlığına sahip bulunduklarını görecektik.
Çocukları daha küçük yaşta okula başlatmanın kötü taraflarından biri okulun onlann büyüme ve gelişmelerine elverişli bir yer olmadığı değil, fakat günümüzde müfredata verilen ısrarlı önemin bu çocukların bedence ve zihince yeteri kadar olgunlaşmadan bir takım okuma ve yazma öğrenmeye, aritmetik bilgileri kazanmaya zorlayıp baskı altında bırakmasıdır. Birçok çocukların yapmakta oldukları çalışmaya yetecek kadar zihince olgun bulunmadıklarını, okul bir yıl veya daha uzun bir süre beklediği takdirde bu çocukların kazancının daha yüksek olacağım gösteren psikolojik deliller elimizdedir. Çocukların duyusal gelişmelerinin gözlerinin, kulaklarının, heyecanlarının dayandığı beden yapısının, sinir sisteminin gelişmesinin birçok okulların kendilerine yükledikleri işlemlerin ve güç konuların altından kalkacak derecede olmaması muhtemeldir. Şu halde olgunluk çocukların öğrenme ve başarmasında son derece önem taşıyan bir etmendir. Böylece görülüyor ki okul ve aile, çocuklar zihnî, duygusal ve sosyal bakımlardan kendilerine yüklenecek işleri yapmağa, içine sokuldukları durumlardan gereken faydayı sağlamağa yetecek kadar olgunlaşmalarını bekledikleri takdirde hem kendi emeklerinin hem de çocukların emeklerinin boşa gitmesini önliyebileceklerdir.
bir tanımı yapılmış değildir. Burada yetişkinlik yaşı teriminin olgunluğa erişilen yaşı ifade ettiğini kabul edebiliriz. Yirminci yaştan sonraki herhangi bir yaşın yetişkinlik yaşı sayılması çoğu zaman maksada elverişlidir. Yetişkinlik yaşında kişinin sırf yaşça büyümesi yüzünden zihin gücünün artması durmuş olur. Halbuki on ikinci yaştan önceki yaşlarda ve kısmen veya tamamen yirmiye kadar olan yaşlarda kişinin yaşça büyümesinin yanı sıra zihin gücünde de artış meydana gelir.
En çok kolaylıkla öğrendiğimiz çağın çocukluk ve gençlik yaşlarımıza rasladığı fikri birçok kimselerce benimsenmiştir. Kuvvetli bir hafıza ile çocukluk, hafıza zayıflığı ile de yetişkinlik arasında çok kere ilgi ve bağıntı kurarız. “Ağaç yaşken eğilir” gibi sözler yetişkinliğin öğrenme bakımından az çok elverişsiz bir çağ olduğu fikrini taşımaktadır. Geçmişte yetişkinlerin güçleri ve öğrenme yetenekleri üzerinde deneylere dayanan bilgimiz pek azdı, bu sebeple birçok yanlış düşünceler ortaya atılmış olabilir. Bununla beraber son yirmi yıl içinde bu konuda birçok incelemeler yapılmıştır, bunun için artık elimizde yorumlamağa elverişli doğru bilgi vardır.
Genel olarak yapılan incelemeler iki tiptir. Bu araştırma tiplerinden biri, çok çeşitli yaşlarda bulunan yetişkinlere genel istidat yani zekâ testlerinin uygulanması şeklindedir. Eğer bütün bu yaş gruplarında bulunan yetişkinler puvanlarında görülecek yönseme yeteneklerin bu çağ boyunca izlediği yolu meydana koyacaktır. Öteki araştırma tipinde ise çeşitli yaşlarda bulunan yetişkinlerin yabancı dil öğrenme, saçma hecelerden, sayılardan veya kelimelerden kurulmuş dizileri ezberleme, bildiğimiz okul konularının muhtevalarını öğrenebilme yetenekleri ölçülür.